16 Kasım 2014 Pazar

Deliha

Evet, bu haftaki filmimiz de Deliha olsun.
Biraz da son yıllarda büyük bir ivme kazanan Türk sinemasına değinelim. Özellikle de tüm proje üzerinde bir kadının söz sahibi olması, durumu daha güzel kılan bir unsur. Türk sinemasının 100 yıllık tarihine bakacak olursak, diğer kategorilerde olduğu gibi komedide de erkek egemen bir yapı görebiliriz. Deliha filmi şimdiye kadar yapılan bazı komedi filmlerine bir yönden benziyor olsa da, bir kadının elinden çıkması açısından özel bir yere sahip olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden senaryosunu yazıp, başrolünü de üstlendiği ve hakkından güzel bir şekilde geldiğini düşündüğüm Gupse Özay'ı tebrik üzerine tebrik etmek istiyorum.

Gelelim filmimize;
Deliha hikayesi, ismi Zeliha olan bir kızın, biraz masum, biraz çılgın, en çok da deli hallerini ve hayatını konu alıyor. Zeliha, bakımsız, pasaklı, erkek gibi yetişmiş yirmili yaşlarındaki bir kızdır. Babasını küçükken yitiren Zeliha, annesi ve anneannesi ile birlikte yaşamaktadır. Hayat şartları, tır şoförü olan babasını küçükken yitirmesinin de verdiği etkiyle onu maskülen bir forma sokmuştur. Ama içinde hala, yeri gelince küçük bir kız çocuğu, yeri gelince gerçek aşkını arayan bir genç kız yatmaktadır. Hayatı mahalle ve çevresinden ibaret olan bu kız, mahalleli tarafından Deliha olarak anılmaktadır. Normal insanlardan oldukça farklı bir yapıya sahip bu kızımız yine tuhaf karakterlere sahip olan yakın arkadaşlarıyla, kendi aşk hayatını öğrenmek için bir falcıya gider. Falcının söyledikleri Zeliha'nın yani nam-ı diğer Deliha'nın kaderinin dönüm noktası olmuştur. Falcıdan sonra gelişen durumlar ve komik olay örgüsünü konu alan bu film, olumlu yorumlar kadar olumsuz yorumlar alsa da benim için eğlenerek izlediğim filmler listesine girdi.

Hazır vizyondayken, sinemanın vermiş olduğu ayrı tat ile izlemenizi tavsiye ederim.
Ve hepinize iyi seyirler dilerim...


6 Kasım 2014 Perşembe

"100 Yıllık Aşk"

Bu Perşembe Türk Sinemasının 100. Yılı itibariyle İstanbul Modern'de düzenlenen "100 Yıllık Aşk" sergisine gittim. Bu yazımda sizinle bu sergiyi paylaşacağım.

"Yüzyıllık Aşk sergisi, Türk sinemasının doğuşu kabul edilen 1914'den bugüne uzanan serüvenine adeta ışık tutuyor. Pırıltılı bir geçmişin kapısını aralayan sergi, bizler gibi sinema tutkunlarını beyaz perdenin büyülü dünyasında yolculuğa çıkarıyor."

Sergide ilk etapta, ilk Türk filmlerinin biletlerini görüyoruz. Yanlarında açıklamaları ve o dönemde bir film izlemenin kaç liraya denk geldiğini öğreniyoruz. Bir de o dönemde Beyoğlu'ndaki sinemaların haritaya benzeyen bir tablosu yapılmış ki en sevdiğim kısımlardan biri buydu. Şimdikinin aksine Beyoğlu'nda sokak başına bir sinema düşüyor diyebiliriz.

Biraz daha ilerledikten sonra, Türk Sinemasının da teknolojik gelişimine vurgu yapılan, cam bir kabinin içinde yayınlanan plak ve o plakta geçen şarkının klibi niteliğinde filmin sahnelerini izliyoruz. Hangi oyuncudan hangi şarkıyı dinlemek istiyorsan plaklardan sen seçebiliyorsun. Serginin en güzel düşünülen kısımlarından biri de buydu.

Kabinden çıktığımızda, kabinin hemen karşısında Türk Sinemasının önemli isimlerinin tabloları, tabloların altında bazı röportajlarından küçük alıntılar ve kendi elleri ile yazdıkları anı defterleri bulunmakta. Bunları gördüğümüzde, eski dönemlerde sanatçıların ne kadar mütevazı bir tavırda olduklarını, şimdiki sanatçılardan çok farklı bir yapıda olduklarını bir kez daha görebiliyoruz.

Bir sonraki adımda o dönemlerde, birçok sanatçının sahnelere adım atarak ünlü olmasını sağlayan sanat dergisi "Ses"'in birkaç yayınını görüyoruz. Yeşilçam'ın ünlü yüzlerinin kapağında bulunduğu birkaç yayın o günlerin dergileri ve içerikleri hakkında bizlere fikir veriyor.

Hemen karşısında Türkan Şoray köşesi yer alıyor. Tabloları, bir vitrinin içinde onun yüzünün bulunduğu bir çok şey ve birkaç kişisel eşyası yer alıyor. Biraz daha ilerlediğinde aynı köşeden, Türk Sinemasının "Çirkin Kralı" olarak adlandırılan Yılmaz Güney ve yine Türk Sinemasının güzel kadını Filiz Akın için yapıldığını da görüyoruz. Bunlarda da yine kişisel eşyalar ve fotoğraflar bulunmakta.

Serginin çıkışına doğru ise, bir cam çerçevenin içinde, Türk Sinemasının yakışıklı erkekleri ve güzel kadınlarının imzalı fotoğraflarını görüyoruz.

Son olarak da eskiden yazılmış birkaç hayran mektuplarına değinilmiş, bunlardan bir kaçını okuyabiliyoruz.

Sergiyi gezmek çok zaman almasa da, aslında ne kadar donanımlı bir sergi olduğunu ben de bu yazıyı yazınca anlamış bulunuyorum.

Kısacası aranızda hala gitmeyen varsa, bu sergiyi kaçırmamasını tavsiye ederim. Sergi 4 Ocak'a kadar ziyarete açık bulunmakta.